Zirai don ekonomiyi üşütür mü?

- Bu soğuk aklımızı başımıza getirir mi? -
Tarım, insanların karnını doyuran, sırtını giydiren bir uğraştır. Tarımsal üretim işini (bitkisel üretim ile hayvan yetiştiriciliği) çiftçiler yürütür. Çiftçiler, toplumu besleme ve giyeceğini sağlama, ailelerini geçindirme sorumlulukları; evcilleştirerek sosyalleştirdikleri hayvanları besleme, bakma yükümlülükleri vardır. Fakat bu denli saygı değer bir iş yapan çiftçilerin yürüttüğü tarımsal üretim, önemli ölçüde doğa koşullarına bağlıdır.
Doğa, bitkinin yetişme süresince ihtiyacı olan nemi, güneşi, rüzgârı doğru zamanlarda ve yeterli biçimde sağlarsa, o sezon ürün kaliteli ve bol olur. Çiftçi de topluma karşı sorumluluğunu gönül rahatlığıyla yerine getirir, yüzü güler. Yok, doğa koşulları bitkinin yetişme sürecinde uygun olmazsa; bitkinin ihtiyacı olduğu zamanda yağmur yağmaz, ihtiyacı olmadığı zamanda; yani çiçek döneminde yağarsa, çiçeklerin dökülmesine neden olur. Dolayısıyla bitki dane bağlamaz, ürün elde edilmez. Tomurcuk açma ve dane (meyve) döneminde dolu yağarsa ürün zarar görür, canlılar gıdasız kalır. Bitkinin ihtiyacı olduğu dönemde yağmur yağmazsa, kuraklık olur; bitki yaşayamaz, ürün olmaz. Bitkilerin çiçek ve dane bağlama döneminde don olursa ürün olmaz. Sel olursa, her şeyi önüne katar; ürünler heba olur, canlılar ürünle buluşamaz. Kısacası, doğa koşulları doğru zamanda ve yeterli miktarda gerçekleşmezse çiftçinin yüzü gülmez, eli böğründe kalır, topluma karşı sorumluluğunu yerine getiremez, ailesini geçindiremez, üzülür.
Nitekim bu üretim sezonunda, son üç ayda ardı ardına yaşanan zirai dondan dolayı çiftçilerin eli böğründe kaldı. Üzgünler. Normal koşullarda bu tür iklimsel afetler-felaketler 50-100 yıl aralıklarla olurdu geçmişte. Ama şimdi 3-5 yıl aralıklarla; bazen aynı yıl içerisinde birkaç kez yaşanabiliyor. Bu yıl yaşadığımız gibi…
Geçmişte ‘küresel ısıtma’, sonra ‘iklim değişikliği’, şimdi ise artık ‘iklim krizi’ dediğimiz iklimsel felaketlerin sebebi sermayenin dizginlenemez kâr hırsı olduğu biliniyor. Ayrıca uygulanan üretim modeli nedeniyle tarımın, iklim krizinin hem etkileyeni hem etkileneni olduğunu belirtmemiz ve acil çözülmesi gereken bir sorun olduğunu not etmeliyiz.
Zirai don
Durmak bilmeyen, dizginlenemeyen ekonomik kriz yaşadığımız bu dönemlerde en önemli ihraç ürünlerimiz olan kayısı, fındık, üzüm, zeytin, incir limon, narenciye, kiraz dondan ciddi zarar gördü. Kayıplar büyük!
Örneğin, fındıkta durum şöyle:
Fındık tarımının en fazla yapıldığı Ordu ilinde, 250 metre rakıma kadar lokal hasar, 250-500 metre aralığında %50 hasar, 500 metre rakımın üzerinde %100 hasar oluştu. Ordu ili fındık yetiştiriciliğinin 500 metre ve yukarısındaki arazi varlığının %70 olması, fındık ve üreticiler açısından durumun ciddiyetini ortaya koyuyor. Ordu’daki 250 bin ton fındık üretiminin 80 bin tonun altına düşmesi kaçınılmazdır.
100 bin ton üretim yapan Giresun ilinde ise 500 metre rakıma kadar lokal, 500-700 metre rakımda %50-70, 700 metre yukarısında %100 hasar oluştu. Giresun ilinde fındık yetiştiriciliği yapılan arazi varlığı 500 metre yukarısında %30 kadar olup, 100 bin tonluk üretimin 60-70 bin tona düşeceği bekleniyor.
Fındık, hiçbir işleme tabi tutulmadan hasattan doğrudan ihraca konu ettiğimiz, döviz elde ettiğimiz bir ürün. Hakeza, kayısı ve narenciye de aynı şekilde. Üzüm ve incir kurutulduktan sonra ülke ekonomisine döviz kazandıran önemli ürünlerimiz. Ülke için “canlı döviz” sağlayan bu önemli ihraç ürünlerimizin zirai dondan gördüğü zarar hem çiftçiyi hem ülke ekonomisini vurdu. Ekonomiyi üşütecek gibi!
Ana ihraç ürünlerimizin yanı sıra daha az ihraç edilen ve halkımızın gıda ihtiyacını karşılayan elma, şeftali, erik, armut, badem, dut, kanola, erken ekilen şekerpancarı, karpuz, patates, sebzeler zarar gören diğer ürünlerimiz. Bu ürünlerle ilgili yaşanan zirai don çiftçi ile birlikte tüketiciyi de vuracak. Çünkü zarar gören bu ürünlerin fiyatı artacak, tüketici için erişimi güçleşecek. İç piyasadan sağlanamayan bu ürünlerin bir kısmı için dışarıdan temin etme yoluna gidilecek, bu da zaten yaşanan döviz sıkıntısını katlayacak. Nereden bakarsak bakalım, yaşadığımız bu zirai donun zararı büyük ve çok yönlü; etkilenen kesimler üretici, tüketici, ülke ekonomisi... Kısacası, herkes. Umarım bu soğuk aklımızı başımıza getirir.
2090 sayılı kanun ne diyor?
Peki, 2090 Sayılı Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanun ne diyor? Gelin bir de ona bakalım.
2090 Sayılı Kanun, 1977 yılında yürürlüğe girdi. 1977-1996 yılları arasında bu kanun için ödenek aktarılmadı. 1996-2002 yılları arasında bu kanun kapsamında sadece hayvan kayıpları karşılandı.
03/07/2001 tarihinde 5254 Sayılı “Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanun” yürürlükten kaldırıldı. Bu tarihten itibaren çiftçilerin hayvan ve bitkisel afet zararları “2090 sayılı Kanun’dan” karşılanmaya başlandı.
“2090 sayılı Kanuna göre yapılacak devlet yardımları; kredi açma, karşılıksız mal veya para verme veya teknik yardım yapma, yapılacak veya onarılacak tesislerin maliyetlerine katılma şekillerinden biri ile olur,” denilmekle birlikte;
21 Haziran 2005 tarih ve 25852 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5363 Sayılı Tarım Sigortaları Kanunu ile 2090 Sayılı Kanun’un kapsamı büyük ölçüde daraldı. Buna göre, sigorta kapsamına alınan tarımsal ürünler ve hayvanlar her yıl açıklanıyor.
Karşılıksız mal verme:
Bakanlık bütçesi “afet tertibine” aktarılan ödeneklerin;
- Serbest bırakılma tarihlerinde fidan, fide, tohum vs. teminine imkân vermemesi,
- Nakliye, teslim ve depolama masrafları için ayrıca ödenek aktarılmaması,
- İhale Kanunu gibi nedenler taleplerin ayni olarak karşılanmasını imkânsız kılmaktadır. Yardımlar ancak nakdi olarak yapılabilmektedir.
Asgari ücret
Kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasında “küçük işletmelerle aile işletmelerine öncelik tanınır” hükmüne karşın, aile ve küçük işletme tanımı hiçbir zaman ve biçimde tanımlanmadı.
27.08.2006 tarihli yönetmelik değişikliği ile (Madde 5) “...yıllık gelir toplamının, her yıl Bakanlar Kurulunca açıklanan 16 yaş ve üzeri asgari ücret brütünün yıllık toplamının üç katına tekabül eden miktar veya altında olması gereklidir,” hükmü getirilerek bu konuya bir düzenleme getirildi. Hasarın belirlenmesi için il hasar tespit komisyonu oluşturuluyor.
İl hasar tespit komisyonu; vali veya adına görevlendireceği yardımcısının başkanlığında; defterdar, il müdürü, il müdürlüğü koordinasyon ve tarımsal veriler şube müdürü, Ziraat Bankası müdürü ve ziraat odası başkanı veya yetkili kılacakları birer temsilciden oluşur.
Tarım Kredi Kooperatifi (TKK) borçları ile ilgili olarak ilçe hasar tespit komisyonu oluşturulur. İlçe hasar tespit komisyonu; kaymakam veya adına görevlendirilen vekilinin başkanlığında, ilçe müdürü, ilçe müdürlüğünde görevli teknik personel veya sağlık personeli, mal müdürü, Ziraat Bankası müdürü, ziraat odası başkanı veya yetkili kılacakları birer temsilci ile ilgili muhtarlar ve belediye teşkilatı olan yerlerde çiftçi mallarını koruma başkanından oluşur. Çiftçilerin, TKK’ye olan borçlarının ertelenebilmesi için, bu kurumdan bir temsilcinin de katılması gerekiyor.
Hasar tespit komisyonlarınca mevzuat çerçevesinde çiftçilere ait tarımsal varlık ve diğer gelirleri (ticari gelir, maaş vs.) belirlenerek, zarar oranı hesaplanır; eğer zarar %40 üstü ise yardımlardan yararlanabilir, %40 altı ise yararlanamaz. Ardından %40 üstü zarar görenlerin net tarımsal gelirinin hesaplanması yapılıyor. Eğer geliri asgari ücret brütünün 36 katının altındaysa yararlanıyor, değilse yararlanamıyor. Altında ise kredi kuruluşlarından kredi kullanıp kullanamayacaklarına dair bilgilerine başvuruluyor. Kullanmak istiyorsa kullanabiliyor, istemiyorsa yardımdan faydalanamıyor.
- Bu çiftçiler için nakdi yardım talep eden il/ilçe komisyon kararlarının alınması (60 gün içerisinde),
- Alınan kararların bakanlığa gönderilmesi ve kararların incelenmesi (60+10 gün içerisinde), mevzuata uygun olmayan kararların düzeltilmek üzere iadesi ve mevzuata uygun komisyon kararlarının ödemelerinin bakanlıkça il müdürlüğü emrine gönderiliyor.
Okurken sizin de yüreğiniz daraldı değil mi? Bu süre zarfında kaç tane deveye hendek atlatılırdı değil mi? Bunca yetkili, bu işlerle uğraşmak yerine emeklerini, fikirlerini, enerjilerini doğal afetleri önlemek için kullansalar hiç şüphesiz tarımın doğaya bağımlılığı daha azaltılabilirdi. Doğal afetlerin tarıma zararı asgariye indirilebilirdi değil mi?
Doğal afetler önlenebilir mi? Ne yapılırsa önlenebilir?
En başta, iklim değişikliği nedenlerinden biri olan endüstriyel üretim modelinden ekolojik üretim tarzına aşamalı biçimde geçilmesi/dönülmesi,
Çiftçilerin, Tarım Bakanlığı elemanlarıyla buluşturularak, önlemler hakkında eğitim desteğinin sağlanmasıyla pratik bazı uygulamalarla önlem alınabilir.
Su uygulaması (Spring): Don olayını önlemede en etkin yöntemlerden biri su yöntemidir. Su yöntemiyle buz yükünü taşıyabilecek bitki üzerine üstten spring veya yağmurlama uygulaması yapılabilir.
Don pervanesi uygulaması: Isı transferinin yoğun olduğu gecelerde hava yüzeye yakın bir yerde soğuk bir tabaka meydana getirilir. Yerden yukarı çıkıldıkça hava normalin aksine ısınacağından etkili bir önlem olur.
Dumanlama makinesi veya ateş yakma suretiyle hava ve bitkinin ısıtılması: Zirai don esnasında rüzgâr olmaz. Dumanlama makinesi kullanarak oluşturulan yapay duman bulutları ile bitki üzerine soğuk havanın teması engellenebilir. Dumanlama yöntemlerinden biri de belli aralıklarla varillerde biriktirilmiş kuru dal ve diğer atıkların yakılması ile oluşturulabilir.
Yetkililerin/yönetenlerin açıklaması
Yaşanılan zirai don konusunda Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın 14 Nisan’da yaptığı açıklama şöyle: “Mart ve Nisan aylarında, özellikle son 3 günlük dönemde (10-11-12 Nisan) hava sıcaklıklarındaki ani düşüşler yaşandı. Bunun sonucu don, kar yağışı, dolu olaylarıyla karşı karşıya kaldık. Yer yer sıcaklığın -15 dereceye düştü. Son 3 günde, bazı bölgelerde son 30 yılın en düşük sıcaklık değerleri kaydedildi. Bu olumsuz hava koşulları sonucu, maalesef 2014’te yaşanan büyük zirai don olayından sonra tarihimizin en büyük zirai don olaylarından birini yaşadık. Tüm üreticilerimize, çiftçilerimize büyük geçmiş olsun.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan ise 15 Nisan’da yaptığı açıklamada, 2006 yılından bu yana TARSİM aracılığıyla 38 milyar lira pirim desteği verdiklerini, sigortalı çiftçilerin uğradıkları zararların TARSİM kanalıyla karşılanacağını, sigortalı olmayan çiftçiler için de bakanlık yetkililerinin hasar çalışması yapacağını ve mağduriyetlerin önleneceğini belirtti.
Ne yapmalı?
- Öncelikle çiftçilerin zirai don nedeniyle karşı karşıya kaldıkları zarar eksiksiz olarak devlet tarafından karşılanmalı. Çünkü üretimin devamlılığı ve toplum için bu gerekli değil, zorunlu.
- Tarımı, iklim krizinin etkileyeni ve etkileneni durumuna taşıyan endüstriyel üretim modelinden aşamalı biçimde çıkılmalı, bu sürede çiftçilerin uğrayacağı kayıp/zarar, telafi edici ödemeler adı altında çiftçilere 5 yıl süreyle ödenmeli.
- Yetkililerin açıkladığı TARSİM’e aktarılan %70 prim oranının oluşturduğu parasal miktarı sigorta şirketine aktarmak yerine, çiftçilere önleyici ekipmanlar olan; don pervanesi, duman makinası satın alınarak dağıtılmalı. Zirai dona karşı sulama malzemesi temin edilerek üreticiler donanımlı, hazır hale getirilmeli. Bireysel veya kuracakları demokratik yönetimlere sahip kılınmış kooperatifleri aracılığıyla önleyici ekipman sahibi kılınmalı, donatılmalılar.
Ancak bu şekilde, ülke çiftçileri sürekli muhtaç olmaktan kurtarılabilir; üreticilerin hakları ve alın teri şirketlere aktarılmaz. Türkiye tarımının doğaya bağımlılığı azaltılabilir; donanımlı, doğal afetlere karşı korunaklı bir ziraat ülkesi haline gelebiliriz.
(AY/VC)
Halkın ekmeği, çiftçilerin geçimi

Dünya Çiftçiler Günü için birkaç söz

Su: Hayat veren iki damla

Kooperatifler Kanunu değişikliği nedir, ne değildir?

İKLİM KRİZİ YAZILARI - 6 / ABDULLAH AYSU
İklim Krizi ve Tarım: Küreselleşmenin Panzehiri Yerelleşmek
