Mısır’da 2011 ayaklanmaları: Tahrir Meydanı’ndan yükselen değişim

Mısır, 2011 yılında Arap coğrafyasında ayaklanmaların en çarpıcı örneklerinden birine sahne oldu. Ülkede yaklaşık otuz yıldır iktidarda bulunan Hüsnü Mübarek rejiminin baskıcı ve yozlaşmış yapısı, halkın siyasal sisteme olan güvenini derinden sarsmıştı. Özellikle genç nüfus arasında giderek artan işsizlik, düşük ücretler ve temel hakların kısıtlanması, uzun süredir var olan toplumsal çelişkileri iyice görünür kıldı. Aynı dönemde gıda fiyatlarının yükselmesi, konut sıkıntısı ve toplumsal yoksulluk, halkın sabrını taşıran kritik etkenler olarak öne çıkıyordu.
Resmî rakamlara göre 2010 yılına gelindiğinde işsizlik oranı %10 civarında olsa da gençler arasında bu oran çok daha yüksek seyretti. Toplumun büyük bir bölümünün asgari ücret düzeyinde yaşamını sürdürmeye çalışması, aynı dönemde hükümet ve yakın çevresinin zenginliğini artırması ile yan yana duruyor; bu durum, “iktidar ve ayrıcalıklı bir azınlık” ile “yoksulluk sınırında yaşayan kitleler” arasındaki uçurumu gözler önüne seriyordu. İşte bu sosyoekonomik gerilim, güçlü bir siyasal protestonun tohumlarını atmış ve insanların meydanlara çıkma isteğini pekiştirmişti.

Kayalara Çarpan Dalgalar
Ayrıca Mısır halkı, yolsuzluk ve baskılarla anılan İçişleri Bakanlığı ve polis teşkilatının keyfî tutumlarından uzun süredir rahatsızdı. Ünlü blogcu ve eylemci Vail Ghonim’in “Hepimiz Halid Said’iz” kampanyası, polis şiddetine kurban giden Halid Said’in ölümünün ardından dijital ortamda güçlü bir itiraz dalgası yaratmıştı. Bu kampanya, gerek ülke içinde gerekse uluslararası düzeyde geniş yankı buldu ve kısa sürede Mısır toplumundaki tepkileri sembolize eden bir harekete dönüştü.
Mısır’daki bu patlayıcı ortam, Tunus’ta 2010 yılı sonunda başlayan ve kısa sürede Zeynel Abidin Bin Ali rejiminin devrilmesiyle sonuçlanan halk hareketlerinden de etkilendi. Tunuslu bir seyyar satıcının kendini yakmasıyla simgeleşen bu protestolar, Arap coğrafyasında ayaklanmaların fitilini ateşlemişti. Tunus’ta halkın kararlı duruşu ve rejime karşı elde edilen başarı, bölgedeki diğer toplumlar için de güçlü bir ilham kaynağı oldu. Mısır halkı da benzer sorunlarla mücadele ediyordu ve Tunus’tan yükselen “değişim” sesleri, Mısırlı muhalif gruplara moral ve ivme kazandırdı.

Ayaklanmanın fitili: 25 Ocak gösterileri
25 Ocak 2011’de Kahire, İskenderiye ve diğer büyük şehirlerde on binlerce insan sokağa çıkarak Mübarek rejimine tepki gösterdi. Bu tarihî protestolar, sosyal medya platformları aracılığıyla da örgütlendi. Facebook grupları ve cep telefonu mesajları, eylemlerin planlanmasında ve yayılmasında kritik bir rol oynadı. Protestolar polisle yaşanan sert çatışmaların ardından kitlesel bir halk ayaklanmasına dönüştü.
Kamu binaları ve siyasi semboller hedef alınırken, göstericiler arasında rejimin tamamen devrilmesini isteyenler olduğu gibi sadece yolsuzluklardan sorumlu bürokratların ve Mübarek’in iktidardan çekilmesini yeterli görenler de vardı. Bu nedenle hareket, ideolojik ve toplumsal olarak oldukça farklı kesimlerin aynı talep -rejimin değişmesi- etrafında birleştiği dinamik bir yapıya büründü.
Kahire’deki Tahrir Meydanı, kısa süre içinde ayaklanmaların kalbi hâline geldi. Meydanda günlerce süren oturma eylemleri, yürüyüşler ve kitlesel gösteriler düzenlendi. Farklı toplumsal kesimlerden insanlar burada bir araya gelerek Mısır’ın geleceğine dair somut talep ve beklentilerini dile getirdi. Kadın hakları, işçi hakları, ifade özgürlüğü ve ekonomik adalet gibi konular, meydanda kurulan meclislerde geniş katılımlı şekilde tartışıldı. Gönüllü doktorların kurduğu sağlık noktaları, yaralılara ilk müdahaleyi üstlendi; gıda ve içme suyu dağıtımı, dayanışma temelinde organize edildi.
Bu süreçte Mısır’ın farklı kesimlerinin aynı mekânda buluşması, “ortak gelecek” fikrini güçlendirdi. Toplumsal dayanışma ve umut duygusu, baskıcı rejime karşı yeni bir siyasi kültürün tohumlarını atarcasına büyüdü. Göstericilerin ana sloganları; özgürlük, adalet, onur ve rejimin istifası taleplerini açık bir şekilde dile getiriyor, meydanda kurulan platformlarda herkes fikrini beyan edebiliyordu.

Medyanın rolü ve hükümetin internet kesintisi
Mısır’daki ana akım medya, başlangıçta protestoları görmezden gelmeye veya çarpıtmaya çalıştı. Devlete bağlı televizyon kanalları ve gazeteler, sokaklardaki kalabalığın “marjinal gruplardan” ibaret olduğunu iddia ediyordu. Buna karşılık, sosyal medya ve uluslararası haber kuruluşları alternatif bir bilgilendirme kanalı oluşturdu. Binlerce gösterici, cep telefonlarıyla kaydettikleri video ve fotoğrafları çevrimiçi ortamlarda paylaşıyor, dünyaya Tahrir Meydanı’ndaki gerçek atmosferi aktarıyordu.
Bu süreci engellemek için hükümet olağanüstü bir adım atarak ülke genelinde İnternet’i tamamen kesti. “İnternet’in fişini çekmek” olarak anılan bu hamle, protestoların koordinasyonunu zorlaştırsa da aynı zamanda rejimin tavrını gözler önüne sererek daha fazla tepki çekti. Zira dijital ağlardan yoksun kalan insanlar, meydanlarda ve mahallelerde bizzat bir araya gelip örgütlenmenin farklı biçimlerini geliştirdi. Böylece hükümetin kesintisi, halkı korkutmanın aksine, meydan siyasetine doğrudan katılımı bir noktada daha da güçlendirdi.
Gösterilerin başlamasından birkaç hafta sonra, 11 Şubat 2011’de Mübarek istifa ettiğini ve yetkilerini Yüksek Askerî Konsey’e devrettiğini duyurdu. Bu gelişme, Tahrir Meydanı’nda toplanan yüz binlerce insan için tarihî bir zaferdi. Yıllardır süren baskıcı rejimin ani çöküşü, Mısır halkına yepyeni bir gelecek umudu verdi. Meydanda yaşanan coşku, sadece bölge ülkeleri değil dünya çapında da yankı buldu.
Bununla birlikte rejimin zirvesini devirmek, ülkenin siyasal ve toplumsal sorunlarını hemen çözecek bir sihirli değnek değildi. Emniyet teşkilatının yeniden yapılandırılması, yargı bağımsızlığının sağlanması ve siyasetin demokratikleştirilmesi gibi reformların yapılması bekleniyordu. Kısa sürede, Tahrir Meydanı’ndaki devrimin “ana talepleri”nin yeni iktidar yapısına ne ölçüde yansıtılacağı tartışılmaya başlandı.

Siyasî dönüşüm ve yeni engeller
Mübarek’in istifasının ardından Yüksek Askerî Konsey, seçimlerin gerçekleştirilmesi ve yeni bir anayasa hazırlanması konusunda geçici bir rol üstlendi. 2012 seçimlerinde Müslüman Kardeşler kökenli Muhammed Mursi başkanlığa seçildi. Ancak Mursi yönetimi, hazırladığı anayasa taslağı ve kendisine geniş yetkiler tanıyan düzenlemelerle muhalif kesimlerin tepkisini çekti. Toplumdaki bölünmeler derinleşti ve sonuçta 2013 yılında Mursi ordu tarafından devrildi. Böylece Mısır, yeniden askerî bir yönetim anlayışına teslim oldu; demokrasi ve özgürlük umutları ağır bir darbe aldı.
Yeni dönemde muhalif siyasetçiler, gazeteciler ve eylemciler üzerindeki baskılar ciddi ölçüde arttı. Medya ve ifade özgürlüğü kısıtlanırken, sivil toplum kuruluşları ağır denetimler ve kapatılma tehditleri ile karşılaştı. Bu tablo, 2011 ayaklanmaları sırasında sokakları dolduran halkın devrimci beklentilerinin tam anlamıyla gerçekleşmediğini açıkça ortaya koydu.
Yine de Mısır’daki işçi sendikaları, kadın hakları örgütleri, gençlik hareketleri ve insan hakları savunucuları, farklı kanallar aracılığıyla hak taleplerini dillendirmeye devam ettiler. Ülke içerisinde ve uluslararası platformlarda, daha katılımcı ve şeffaf bir siyasî sistem kurulması gerektiğine dair sesler yükselmeye devam etti. Bu direniş, 2011’de kazanılan kolektif hafızayı canlı tutarak, gelecekte doğabilecek yeni hareketlere ilham kaynağı olabilecek bir toplumsal bilinç oluşturdu.

Mısır’ın 2011’de yaşadığı ayaklanmalar, Arap coğrafyasında ayaklanmaların en kritik dönüm noktalarından biri olarak tarihe geçti. Baskıcı rejimlere karşı yükselen öfkenin, kent meydanlarında kitlesel bir protesto dalgasına dönüşebileceğini gösterdi. Tunus’taki halk hareketlerinin tetiklediği bu sürecin Mısır’daki yansıması, ekonomik adaletsizlik, yolsuzluk ve özgürlük kısıtlamalarına karşı başkaldırının ne derece güçlü olabileceğini kanıtladı.
Ancak devrimci heyecanın, düzen değişikliğini geçelim yapısal reformlarla bile desteklenmediği sürece kalıcı dönüşümlere yol açamayacağı da kısa zamanda anlaşıldı. Ordu müdahalesi ve sonrasında artan baskılar, Mısır’da demokrasiye geçiş umutlarını gölgede bıraktı. Yine de milyonlarca insanın sokakta ve Tahrir Meydanı’nda yarattığı toplumsal enerji, ülke tarihinde silinmeyecek izler bırakarak, ileride gerçekleşebilecek daha kapsayıcı ve özgürlükçü bir siyasî yapı için önemli bir referans noktası olmaya devam ediyor.
Kayalara Çarpan Dalgalar
-
Unutulmuş olanın geri dönüşü: Bellek, geleceksizlik ve direniş - Beril Sercem Şengül (5 Nisan 2025)
-
Hindistan: Bir genel grevin gücü neye yeter? - Kavel Alpaslan (5 Nisan 2025)
-
Krizin meydanlara taştığı an: İspanya’da 'Öfkeliler' hareketi ve siyasi mirası - Diyar Saraçoğlu (5 Nisan 2025)
-
Sokağın öğrettikleri: Şili’deki gösteriler - Kavel Alpaslan (7 Nisan 2025)
-
Yunanistan’da kemer sıkma karşıtı hareket (2010-2012) ve etkileri – Diyar Saraçoğlu (7 Nisan 2025)
-
Sarı Yelekliler Hareketi: Bir Fransız öfkesi - Gülgün Günal (8 Nisan 2025)
-
Wall Street’ten yükselen itiraz: %99’un mücadelesi ve işgal siyaseti - Diyar Saraçoğlu (8 Nisan 2025)
-
Lübnan’ın sokağı: Sadece öfkeli mi olacağız? - Kavel Alpaslan (9 Nisan 2025)
-
Mısır’da 2011 ayaklanmaları: Tahrir Meydanı’ndan yükselen değişim - Diyar Saraçoğlu (9 Nisan 2025)
(DS/VC)
FORENSIC ARCHITECTURE
Júlia Nueno: Devletin ‘hakikat’ inşasını sorguluyoruz

Devrimin izinde, çelişkilerin gölgesinde bir başkent: Lizbon

Wall Street’ten yükselen itiraz: %99’un mücadelesi ve işgal siyaseti

Yunanistan’da kemer sıkma karşıtı hareket (2010-2012) ve etkileri

Krizin meydanlara taştığı an: İspanya’da 'Öfkeliler' hareketi ve siyasi mirası
