Devlet ve borcun hikayesi...

Geçtiğimiz yıl Ayrıntı Yayınları’ndan yayınlanan Hasan Kılıç imzalı “Devlet ve Borçla Yönetmek” kitabı, özgün içerik ve anlatımı ile son dönemlerin en kayda değer çalışmaların başında geliyor.
“Türkiye Siyasetinde Devlet ve Borçla Yönetmek, 2002-2020” doktora tezinden kitaba uzanan bu çalışma, 2002-2020 yılları arasındaki AKP iktidarı döneminde devlet ve borçlanma mekanizmalarının nasıl bir yönetim/sellik ve kontrol aracı olarak kullanıldığını ayrıntılı bir biçimde sunsa da bundan çok daha fazlasını vadediyor. Çalışma; son yirmi yılın siyasal, ekonomik, sosyal ve güvenlik eksenli anatomisini “borç” ve “devlet” mefhumlarından yola çıkarak müthiş de ufuk açıyor.
Az çalışılan bir bağlamda Türkiye’deki eko-politiği anlamaya yeltenen kitap, biraz da otobiyografik nedenlerden yola çıktığını “Kırk yıllık geleneksel ticaret yöntemleriyle iş yapan babam, finansallaşan ekonomiye uyum zorlukları yaşarken, ağabeyim büyük bir istekle yeni sürece ayak uydurmaya çalışıyordu. Çek, kredi, taksit ve IBAN gibi kavramlara yabancı olan babamı, ticaretteki finansallaşma eksenli değişimlere razı etmekte zorlanıyorduk” sözleri ile aktarıyor.
Kitabın detaylarına geçmeden önce, vurgulanmasında fayda olan bir iki şey daha var. Birincisi, kitapta bir neoliberal dünya izleğini takip etme şansı bularak küresel siyasetin de dönüşümüne davet ediliyoruz.
İkincisi, Kılıç; AKP şahsında, devletin borç ve güvenlik mekanizmalarıyla nasıl dönüştüğünü sistematik bir şekilde ortaya koyduğunu görüyoruz.
Üçüncüsü, kitap hangi sorunun peşinden gidiyor diye sorduğumuzda; “Dünyada ve Türkiye’de 2002-2020 yılları arasında devlet ve borçla yönetmek dispositifleri ekseninde iktidarın üretimi nasıl gerçekleşti? Bu dönemde hükümette olan AKP bu dispositifleri Türkiye siyasetinde nasıl üretti ve dönüştürdü?” sorusu olduğu ifade ediliyor. Yani “borçla yönetmek” gibi temel bir olguya eşlik eden dinamikleri, küresel çerçeveyle ilişkilendirerek finansallaşma, neoliberalizm, güvenlik devleti pratikleri gibi daha geniş kavramlarla beraber düşünmeye açılıyor.
Dördüncüsü, Türkiye’de önemli bir fenomen olan ve son on yılda araştırmalarda çok daha fazla yer edinen güvenlik hikayesini esastan, yani yaşam pratiğinden yeniden düşünme şansı buluyoruz.
Beşincisi ve en önemlisi bu kitap, nazarımda, bir hafıza kitabıdır. Yüzlerce olay, olgu ve bağlamı yeniden hatırlayarak, onları bir dizilim içinde düşünerek, bir çeşit nöron-sinaps işlevi görüyor.
***
Kitabın içeriğine gelirsek; kitap dört bölümden oluşuyor.
Bu bölümler açısından da temel bir hat var. Bu da “dispositif” kavramı.
Birinci bölüm olan “Kavramsal ve Tarihsel Çerçeve: Devlet ve Borçla Yönetmenin Politik Ekonomisi”nde teorik arka plan tartışması var.
Zaten kitabın kavramsal temeli, iktidar dispositifleri olarak devlet ve borçla yönetmeye yaslanıyor. Michel Foucault’nun 1970’li yıllarda yazdığı eserlerle birlikte tartışılmaya başlanan ve Türkçeye “düzenek, aygıt veya şebeke” olarak çevrilen dispositif kavramı, söylenmiş ve söylenmemiş her şeyi kapsayan ve bunlar arasında kurulabilecek ilişkiler şebekesidir. (Foucalt)
Zeynep Gambetti’den de ilhamla “dispositif, bir gerçeği teşkil eden öğeleri başka öğelerle ilişkilendirme becerisidir.”
Devlet ve borçla yönetme dispositifleri, son derece bağlantılı iki durum. Çünkü “…devlet dispositifi, tek bir organizmayı değil, birden çok dinamiği ve çelişkiyi içerisinde barındırır. Dolayısıyla Foucault’ya göre devlet, merkezileşmiş bir yapı değil, bilakis bireyleştirme ve totalleştirme pratiklerinin aynı anda devrede olduğu güç bir konudur.”
Borç düzeneğine gelince; borçla yönetme, bireylerin davranışlarını belirleme, onları yönlendirme, çeşitli duygulanımlar yaratma gibi etkilerde bulunarak iktidar dispositifi haline gelmiştir. Kılıç şöyle diyor: “Borçla yönetme dispositifi iktidar üretimini sağlamak için disiplin ve denetim ihtiyacının doğması ve karşılanmasını bizatihi borçlandırılmış insanın kendisine bırakır. Maurizio Lazzarato’nun bu konuda şunları ifade etmektedir: ‘Borç, yeni bir iktidar tekniği yaratır. Borçluya uygulanan denetim ve baskı, disiplin toplumlarında olduğu gibi dışarıdan değil, bizzat borçlunun kendisinden gelir.’ Bu iktidar tekniği ile açığa çıkan şey bir tür yönetme, borçla yönetmedir.”
İkinci Bölüm “Çağdaş Küresel Siyasette Devlet ve Borçla Yönetme” başlığını taşıyor. Bu bölümde Homo Debitor’un (borçlu insan) oluşumu aktarılıyor, yani borç üzerinden piyasalar aracılığıyla “herkesin” dâhil olduğu bir mekanizma hâline nasıl geldiğimiz...
Tüketici kredileri, kredi kartları gibi araçlarla borç, kitlelere yayılır ve bizler borcun disipline edici gücüne tabi oluruz. Herkes artık ‘debitor’dur… Burada kritik nokta borçlanmanın “gündelik yaşamın normalleştirilmiş” hâline gelmesine yol açan bir yerden iş görmesidir.
“Borçla yaşam” tek başına düşünülmesi gereken bir diskur. Borcun toplumun temel yaşam biçimi haline gelmesi, ekonomik bir araç olmaktan çıkıp, siyasi bir yönetme mekanizmasına dönüşmesi ve "gelir açığını kapatmak için borçlandırma ve borcun geri ödenmesi için daha fazla borçlandırma üzerine kurulmuş bir yapı”ya dönüşmesi dikkatli bir okumayı hak ediyor.
21.yy’ın bağrında yaşanan bu hal, devlet ve güvenlik konusunu da güncel kılıyor. En etkili iktidar düzeneği olan güvenlik burada devreye giriyor. Hukuk devletinden güvenlik devletine geçiş, yürütme erkinin tahkimi ve güvenlik devletinin yasallaşması gibi alt başlıklar bize mevzuyu hazin bir şekilde anlatıyor.
Üçüncü bölüm “Türkiye’de Güvenlik Devletinin Oluşumu ve Borçla Yönetme, 2002-2016” başlığı ile veriliyor. Bu bölümün kilit kavramları borçlanma ve iktidar ilişkisi ile güvenlik devletin altyapısının nelerden oluştuğudur. AKP’nin ilk dönem pratikleri, AB serencamı, hukuk, finansallaşma, TOKİ, KÖİ, mikro krediler gibi daha onlarca detay buluyoruz. Bu bakımdan kitap iyi bir siyasal patika izleyicisi de denilebilir.
Dördüncü bölüm başlığı “Post-Güvenlik Devleti ve Borçla Yönetmenin Sınırları, 2016-2020” şeklindedir.
Bu bölümün özünü, 2016 sonrası derinleşen finansal kırılganlık, hane halkının ve reel sektörün borcunu sürdürülemez kılan gelişmeler ile OHAL pratiğinin kalıcı etkileri ve kurumsallaşan yürütme egemenliğiyle tanımlanan yeni devlet biçimi oluşturuyor.
Bölümün öne çıkan tartışması ise “post-güvenlik devleti”dir.
Özetlersek ilk bölümde teorik ve tarihsel zemin, ikinci bölümde küresel çerçeve, üçüncü bölümde Türkiye bağlamında güvenlik devleti ve borçlandırma politikaları, dördüncü bölümde ise 2016 sonrası dönüşüm ve “post-güvenlik devleti” anlatılıyor.
Dört bölüm boyunca kullanılan nitel veriler (yasa metinleri, kurumsal raporlar, siyasi söylemler) ile nicel veriler (borç istatistikleri, kredi kartı sayıları, ekonomik göstergeler), arşiv malzemeleri ile birleşerek hem kronolojik hem de tematik olarak incelenen konu akışına kolaylık sağlamış.
***
Bu dört bölüm ve onlarca alt başlık ile sayfalar boyunca bir hikâye anlatıyor Hasan Kılıç. Bu hikâye toplum açısından elbette parlak bir hikâye değil. Fakat yol göstermesi açısından da üzerine düşen ahlaki görevi yerine getiriyor diyebilirim.
Kitap, Türkiye’de 2002-2020 arasındaki iktidar ilişkilerini, küresel bağlamdan (finansallaşma, neoliberal politikalar, güvenlik paradigması) koparmadan, devletin ve borcun sadece hukuksal-ekonomik araçlar olmayıp aynı zamanda “iktidarı üreten ve yeniden üreten dispozitifler” olduğunu anlatması ve bunu somutlaştırması son derece kıymetlidir.
Kitabın bir diğer tezi de devletin “güvenlik devleti”nden “post-güvenlik devleti”ne doğru evrildiğidir. Bunu da gündelik pratiklerle yeterince yaşadığımız için açmaya gerek yok sanırım. Kitap bu bağlamda günceli de yakalayan bir yerdedir.
Her bölümde dikkatimizi çeken devlet ve borç arasındaki etkileşim konusu, finansallaşma ve güvenlik aygıtlarının bu etkileşimin iki ayrı yüzü olarak değil; iç içe geçmiş ve birbirini destekleyen iktidar araçları şeklinde kurgulandığını gözler önüne seriyor. Bu çalışmanın akademik özgünlüğü, modern Türkiye siyasetini “dispozitif” kavramıyla birlikte düşünmesi ve borçlanma pratiklerini siyasi-iktidarsal bir analiz içine dahil etmesi olarak ifade edilebilir.
Halen çok geçerli olan “Küresel ve ulusal politik ekonominin kesiştiği noktada, bu iki dispositifün iktidarın üretimi ve yeniden üretimi sürecinde nasıl rol oynar?” sorusuna teorik ve pratik bir tartışmanın cevabı oluyor Hasan Kılıç’ın emeği.
Borçla yönetme, bireyleri ekonomik ve ahlaki bağımlılığa iterken; güvenlik devleti, bu bağımlılığı siyasi denetimle pekiştirir diyen Kılıç; 2016 sonrası ise sınırlara ulaşıldığı için yeni bir rejimin varlığını mimler notunu düşüyor.
Kitapta borç ve güvenlik politikalarının emek-sermaye çatışması, kültürel bağlam ve sınıf bağlamı izlenen yöntemden ötürü çok açılmamış olabilir, fakat bir eksiklik olarak durduğu söylenemez.
Yine bölümler boyunca ulaşılan sonuçların Türkiye siyasetinin gelecekteki olası değişimleri ve dönüşümleri için ne kadar yol gösterici olduğunu elbette zaman gösterecek. Bu kitap, bugünlerde yeniden popüler hale gelen “neoliberal otoriterleşme” tartışmalarını anlamak için de baş ucu bir kaynak konumunda.
Finansal bağımlılıktan siyasal kontrole, güvenlik devletinden borç devletine uzanan aralıkta borçlandırılmış toplumun fotoğrafını çekiyor.
Sonuç olarak Hasan Kılıç, 2000'li yıllarda devlet, ekonomi ve toplum ilişkisini aktörler veya olaylar üzerinden değil, yapılar üzerinden ele alarak, literatüre özgün bir katkı sağlıyor.
(ÖA/RT)